Günlerden bir gün, Timur etrafındakilere "buradan attım kılıcı, varıp Halep’te oynadı bir ucu!" kabilinden sözler edip kendisiyle övünüyormuş. Timur'un atıp tutmalarına canı sıkılan Nasreddin Hoca altta kalmaya tahammül edemeyip devesini övmeye başlamış:
-"Doğrusu elimden nice develer gelip geçti ama, böylesini görmedim. Uç desem, kanatlanıyor; yürü desem, ayaklanıyor. Tek eksiği var, yazması yok!" der.
Hoca'nın kendisiyle alay ettiğini anlayan Timur:
- “Şu deveyi bir göreyim!" der.
Hoca hiç istifini bozmadan:
-Devletlim", der "bugünlerde, namaz başlarını öğretiyorum. Allah izin verirse, seneye seferden geldiğinizde önünüze diz çöksün!" Timur ses etmez, ertesi seneyi bekler.
Ertesi sene gelip Timur deveyi görmek istediğini söyleyince Hoca:
- “Sormayın efendim, Kuran'ı okumaya başlayınca, öyle bir aşka geldi ki şimdi de, ‘Hafız olacağım!’ diye tutturdu. Allah izin verirse bir daha ki seneye getireyim de hıfzını dinleteyim!" der.
Hoca'nın cevabına hiddetlenen Timur, ertesi sene deveyle gelmesini, şayet deve iddia ettiği gibi hıfzedip Kuran okuyamazsa hem devenin hem de kendisinin boynunu vurduracağını söyleyip otağından ayrılmasına izin verir.
Hoca Akşehir'e dönüp durumu merakta kalan karısına anlatır.
Karısı:
- “Bre Hoca, sen kanınla mı oynuyorsun? Kaçın kurdu Timur böyle palavraları yutar mı? Hem deveden hem de senden olacağız" diye dövünmeye başlar.
Hoca;
-Yahu, ne telaş ediyorsun" der, "bir yıl çok uzun zamandır. O güne kadar Ye deve ölür, ya ben ya da Timur!"