Kavramlar da aşınır. Yerli yersiz, olur olmaz kullanıla kullanıla içleri boşalır. İçleri boşaldıkça anlamsızlaşırlar. Muktedir, üstelik kendisi çok daha haince işler yaparken o kadar çok ve çeşitli özne için "vatan haini" der ki artık ihanet kavramı anlamsızlaşır. Oysa vatana ihanet, suçla sabit görülebilmesi için çok ciddi kanıtlarla desteklenmesi gereken bir hukuksal olgudur. Şimdi ise öfkelendiğinize karşı, mesela "hıyar!" ya da "dallama!" demek kadar olağan hale gelmiş alelade bir sözcük. Benzer bir durum ama ters yönden "şehit" ya da "şehitlik" kavramında da yaşanıyor. Kötü yönetim ya da ihmal sonucu ölenler için hooop "şehit oldu/lar" denilip, güya kutsal bir paye verilerek ölümler olağan hale getiriliyor. Oysa İslam gibi İbrahimî dinlerde, din uğruna ölenler için kullanılan şehitlik kavramı, oldukça dar bir terminolojide ifadesini bulur ve ölenin şehit olup olmayacağına karar verecek makam da insan değildir.
Ölümlerin şehitlikle kutsandığı yerlerde insanlar sebepsiz yere ölür. Terör örgütünün kaçırdığı silah arkadaşlarının cenazesini aramak için mağaraya ekipmansız, tedbirsiz gönderilmiş askerler şehit midir? Yangının ortasına ekipmansız, eğitimsiz gönderilmiş orman işçileri peki? Onlara birer şehadet payesi verilip ölümleri kutsallaştırılır, böylece halkın hesap sorma mekanizmaları kutsal bir bariyerle tıkanır.
Şii olduğu için İslam aleminin haklılığını görmezden gelmeyi seçtiği İran'ı sosyolog Ali Şeriati, "şehitlik diye sorgusuz cennete gidilecek bir makam gerçekten olsaydı, zenginler o makamı fakirlere bırakmazdı" diyerek, kutsalın siyasete nasıl da güzel alet edildiğine işaret eder. Kutsalı çok olan toplumlarda, zulüm kutsalın arkasına saklanır.
Ölenler için "şehit" etiketini kullanmadan önce "neden öldüler?", "Sorumlusu kim?", "önlenebilir miydi?" sorularını sormak gerekir. Madende göçük altında kalanların, inşaat asansöründen yere çakılanların, mağarada metandan zehirlenenlerin, otelde yananların, ormanda yananların, tren kazasında ölenlerin, depremde enkaz altında kalanların, selde boğulanların ölümleri, şehadet olarak kutsanınca, kalanlar kendilerini "oh neyse, cennete gidecekler" diyerek rahatlatır. Siyasetçi ve din görevlilerinden kurulu kadrolar, hep bir ağızdan "Allah bize de şehadet mertebesi nasip etsin" dedikten sonra, cenaze namazının kılındığı camii 50 polis eskortuyla korundukları Maybachlar'a binerek terk ederler. Şehit (!) aileleri de bir namazlık itibarın ardından kerpiç duvarlı evlerine geri dönerler. Böylece bir sonraki acıya, felakete kadar hesap sormadan, sorgulamadan hayata akıp gider.
Kutsalı insan ve insanlık olmayan toplumlar, yok yere ölmeye devam eder. Kutsalı bol olanın zalimi eksik olmaz. Az kutsallı, bol sorgulamalı günler dilerim, Orta Dünya'nın mukaddes halkları.
