Erkek kardeşimin en büyük çocukluk hayali demiryolu maknisti olmaktı zira çocukluğumuzun başladığı Valirahmibey mahallesinin istasyon altı sokağındaki 'partal ev'den, işittiği her tren düdüğüyle koşa koşa rayların başladığı merdivene gider ve makinistlere el sallardı. Sonradan okuduklarım, izlediklerim öğretti ki demiryolunun geçtiği kasabalarda büyümüş bazı erkek çocukları da kardeşimin bu hayalini paylaşmış. Kızların payına ne düşmüştü bu hayalden, bilmiyorum. Belki suskun bir makasçının karısı olup demiryolu lojmanında huzurlu, sakin, sabit maaşlı bir hayat?
1860'ta Ottoman Railway Company (ORC) tarafından, Buca'da oturan Levantenlerin Alsancaktaki (o zamanki adıyla Punta) işlerine rahatça giderilmesi için inşa edilen istasyon binası artık defineye malik bir virane. 1935'te dönemin ulaştırma bakanı Ali Cetinkaya'nın imzasıyla 1.825 840 Sterline ORC'den satın alınıp kamulaştırılan hat, uzun yıllar boyunca Alsancak ve civarında işlerde çalışan, başta TEKEL işçileri olmak üzere pek çok insan hizmet etmişti. Bugün ise metruk ve yıkık. Değersizleş/tirme yolculuğumuzdan istasonlar da payını, her insan ve nesne kadar aldı tabii.
Tren yolu hattı modern raylı sistemlerin inşasıyla birlikte iptal edildi, yerine yer altından giden metro yapılıyor. İptal edilen hat boyu Buca Belediyesi tarafından yürüyüş yolu yapıldı. Bizim payımıza da sembolik olarak bırakılmış bu birkaç metrelik ray kirişleri ve altındaki traversler düştü. Eve 30 sene sonra dönünce, evin mekan değil, insan olduğunu bir kere daha anlattı bu mukavva makasçı silueti.
William Faulkner, Bir Rahibeye Ağıt'ta "geçmiş asla ölmüş değildir. Hatta geçmiş bile değildir" yazmış. Yakındankine uzaktan da bakmak gerek. Çocukluğunuzun gözlerinden öpüyorum Orta Dünya'nın unutkanlıkla malul halkları.
