19 Temmuz 2018 Perşembe

Demokrasi üzerine bir psikolojizm

Demokrasi üzerine bir psikolojizm

Lisede psikoloji dersi okunmuş olanların bile kolayca hatırlayabileceği bir konu vardır: ihtiyaçlar ve güdüler. Bir şeyin eksikliği ya da yokluğunun beyin tarafından fark edilmesi, onun organizma tarafından tatmin edilmesi gerekliliğini ortaya çıkarır. Bunun üzerine organizma harekete geçer ve eksiklik ya da yoksunluğu gidermek amacıyla eylem ya da edimlerde bulunur. Örneğin metabolik işlemlerin sürdürülmesi için gerekli su miktarı azaldığında, beynin ilgili bölgesi, kandaki değişmeleri analiz ederek 'susadın' sinyalini bilinç düzeyine çıkarır. Bunu takiben organizma su temin etmeye yönelik eylemlerde bulunur ki bu sürecin tamamına motivasyon yani güdülenme denir.

Güdülenme sürecinin en önemli özelliklerinden biri, yaşam boyu, değişen koşullara bağlı bir değişim göstererek devam etmesidir. Örneğin yaşadığımız süre boyunca hep dışarıda ama çay içme alışkanlığı kazandıysak su ihtiyacını karşılamak için günde 20 bardak çay içeriz. Çay su değildir ama yerini tutan bir nesneye dönüşmüştür.  Oysa susuzluk ebedi, su ezelidir; ta ki ölene kadar.

Beynimideki ihtiyaçları ve dürtüleri denetleyen bölgeler üzerinde  laboratuvar ortamında yapılan çalışmalar,  yapay olarak uyarılmanın bu bölgelerdeki etkinlikleri değiştirdiğini göstermiştir. Cinsel dürtüleri denetleyen beyin bölgeleri uyarılan fareler aşırı cinsel eylemden yorgun düşerek; açlığı denetleyen bölgeleri uyarılan fareler, önlerinde yiyecek olduğu halde açlıktan; ya da uykuyu denetleyen bölgeleri uyarılan fareler uykusuzluktan ölmüştür.

İhtiyacın yapay olarak etkilenmesi ya da yönlendirilmesi, ihtiyacı ortadan kaldırmamakta, en iyi ihtimalle arzunun nesnesinin değişmesine, en kötü ihtimalle de organizmanın yaşamının son bulmasına neden olmaktadır. Demokrasi gibi düzenlere duyulan ya da duyulması gereken/beklenen ihtiyaçlar da bu fizyolojik gerçekliğe benzetilebilir.

Bir toplumunun demokrasiyi talep edebilmesinin ön koşulu, bünyesinde demokrasiye duyduğu ihtiyacı fark edebilmesidir. Demokrasiye ihtiyaç duyduğunuzu bildirecek bölgeleriniz hasar görmüş, yok olmuş ya da hiç oluşmamışsa, demokrasi sizin için bir ihtiyaç değildir. Mesela bir amipseniz, sizin için cinsellik dürtüsü mitozla bölünmekten ibarettir, eşeyli üreyen canlıların etkinliklerini anlamanız imkansızdır. Mesela evrim sürecinde kanatları uçma değil yüzme organına dönüşmüş bir penguenseniz, uçmak sizin için asla anımsamyacak kör bir anıdır. Mesela doğduğunuz günden itibaren sadece çay içmiş olsaydınız, bedeninizi zehirlese de bildiğiniz tek ihtiyaç maddesi o olacaktır; bedeniniz, ölümü pahasına susuzluk değil çaysızlık çekecektir.

Bir toplumu oluşturan bireyler, demokrasi onlara da lazım olunca onu talep ederler.
Temel ihtiyaçlarını karşılayamamış insanlar, üst bilişsel seviyedeki ihtiyaçlara yönelemezler. Barınacak yeriniz yoksa, sizin için en önemli mesele Dünya Kupasını kimin aldığı değildir. Bununla birlikte, fakirlik size dayatılmış tek seçenekse ve siz bunu olağan karşılayacak kadar sindirilmişseniz, yattığınız kaldırım üzerindeki TV satıcısının vitrininden Dünya Kupası karşılaşmalarını izlemeyi, dünya vatandaşı olmak sayarsınız.

Demokrasi bir yönetim biçimi değil, bir yaşam biçimidir. Yalnızca onu talep ve hak edenlerce yaşanır. Belki de biz demokrasiyi, ona sahip olacak kadar istemiyor hatta hak etmiyoruz. Belki de sorun yöneticiler değil, yönetilenlerdedir, değil mi sevgili Orta Dünya halkları?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder