İlk Çağ bilimi, deyim yerindeyse bilimin bebekliği, emekleme dönemiydi. Filozof çıplak duyularının ona gösterdiği kadarını bilir, anlar, olan biteni bu sınırlı çerçeve dahilinde çözümlemeye çalışırdı.
Gri bulutlar var, yağmur yağacak, rüzgar güneyde esti, fırtına kopacak, kuşlar erken göç etmeye başladı, kış sert geçecek gibi yalın gözlemlere dayalı dümdüz nedensellik ilişkileri kurulurdu. Kavram ve deneyim eksikliğinden dolayı haliyle araya mitolojiden, masaldan, imgelemden gelen güzellikler ekleştirilirdi ama o kadar kusur Sokrates'in kızında da olurdu.
Derken efendim, bu bebeklik çağı Orta Çağ ile birlikte felç geçirdi, kötürüm oldu. İçine cin kaçtı, falan melek borusunu üfledi, filan melek vahiy getirdi, beriki rüzgar estirdi, iblisler musallat oldu, şeytan ayarttı düzeyinde açıklamalar gören gözü kör, işiten kulağı sağır, seven kalbi taş etti. Ne İsa'nın sevgisi ne Muhammed'in şefaati kar etmiyordu. Anlamaya çalışmak, açıklamak ancak üç beş ayetle birkaç bin hadis ve mesel ile sınırlıydı.
Epeyce bir uyuşukluk halinden sonra önce sanatın ışığı belirdi; doğayı yeniden keşfeden sanatçı, dağı bayırı, çıplak karıyı, ovayı çayırı, denizi penisi, velhasıl kelam bilumum yaratılmışı alenen yorumladı. Bir vakitten sonra hayran hayran bakmakla o işlerin olmayacağını anlayan üç beş akil "dur bunların nedenlerini de bulalım" dedi. Çoğusu Tanrı varsayımına dayanmadan ama Tanrı ile kavga da etmeden doğada var olduğunu var saydıkları yasalılıkları bulmaya başladı. Lakin bu yeni bilim sınıfı, İlk Çağ'daki dedelerinden farklı olarak bu işi standart formüllere bağladı. Artık sadece "gri bulutlar var, yağmur yağar" demek yetmiyordu. "Havadaki nem oranı yüzde bilmem kaç olduğunda, atmosferin falan tabakasındaki ısı da filan santigrat dereceye düştüğünde yağmur olgusu gerçekleşir" gibi uzun, içinde sayıların olması gereken, alengirli cümleler kurmak gerekiyordu. Artık matematikselleştirlemeyen bilginin bir değeri yoktu. Bu demekti ki matematiğin dilinde okunmayan bir bilgi, antagonizmların yastık savaşı yaptığı metafizikten ibaretti.
Bunları neden yazdım? Ben de bilmiyorum. Bu yazdıklarımın tamamı "ya hocam, bunlar bizim gerçek hayatta ne işimize yarayacak?" türünden sorulara neden olacak şeyler. Bu ve buna benzeri akıl yürütmeleri ne zaman yapsam, derslerde ne zaman bir akıl yürütme sisilesi kurup bunu örneklerle desteklesem o sorunun yanıtını oldukça dolaylı yollardan vermiş oluyorum. Bunlar sadece düşünmeye yarıyor sevgili Orta Dünya hakları, eğer düşünmek bir biçimde sizi ilgilendiriyorsa tabii.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder