Modern siyaset felsefesinin parlak kavramlarından birisi olan "devlet kapasitesi" kavramı, devlet aygıtının herhangi bir hedefe doğru harekete geçirebileceği kaynakların ve bu kaynaklarla gerçekleştirebileceklerinin azamisinin sınırlarını ifade eden bir kavramdır. Yani devletin temel görevlerini yerine getirmek, gereken kaynakları sağlamak, kendi varlığını ve meşruiyetini korumak ve bu doğrultuda iç ve dış politika yapmak gücüdür.
Organik yapılar olan devletler, işleyebilmek için maddi ve maddi olmayan kaynaklara ihtiyaç duyarlar. Bu kaynakların yapısal dengesi ve ihtiyaçlara göre dağıtılması arasında optimal bir denge olması gerekir. Örneğin bazı petrol zengini ülkelerin maddi kapasitesi yüksekken, mesela eğitimli insan sermayesi, bilim, ideoloji, akademik bilgi ve kültürel birikim kapasitesi düşüktür. Bu nedenle devlet, yurttaşlarının ihtiyaçları karşılama fonksiyonunda yetersiz kalır; futboldan sağlık hizmetlerine, güvenlikten servis sektörüne kadar hemen her şeyi ithal insan gücüyle karşılamaya çalışırlar. Özetle, "kıroyum ama para bende" kafasıyla, parasını verdikleri sürece kapasiteyi geniş tutabileceklerini var sayarlar. Sonuç: Dünya Futbol şampiyonasında kupaya tuz döken kebapçılar. Buna mukabil, mesela, madenler ya da enerji kaynakları gibi maddi yeterlilikler konusunda eksikliği olan İsrail, aynı coğrafyayı paylaştığı diğer ülkelerden çok daha yüksek bir devlet kapasitesine sahiptir. Dünya Covid-19 pandemsinde kırılırken, dışarıya muhtaç olmamayı olabildiğince başararak tedavi ve hatta aşı geliştirme süreçlerini kotarması devlet kapasitesi genişliğinin en yakın tarihli örneğidir.
Kaynakları oluşturma ve dağıtma, devlet kapasitesinin kendisini görünür hale getirdiği en keskin sınırlardır. Kaynak oluşturma, hammaddeler kullanılarak, yurttaşların ihtiyaçlarını giderecek nesnelerin ya da hizmetlerin üretilmesidir. Bu üretim için insan sermayesi başta olmak üzere, maddi kaynakların harekete geçirilmesi gerekir. Kaynakların rasyonel biçimde harekete geçirilmesi, bilim ve felsefe temelli yaklaşımlarla olur. Bu nedenle akademi/ bilim başta olmak üzere, meslek örgütleri ve alanının profesyonellerinin görüşlerinin demokratik ve katılımcı koşullarda tartışıldığı ve hukukun şemsiyesi altında toplanması gerekir. Üzerinde kılıçların sallanmadığı sözleşmeler, şiirden ibarettir.
Devlet aygıtı, elindeki imkanları iki şekilde harekete geçirir: zor kullanarak ya da rıza inşa ederek. Tahmin edileceği gibi rıza inşası, zor kullanmaktan çok daha daha etkin bir yöntemdir. Rıza inşasının etkin olabilmesi de liyakat ile olur. Liyakatin zayıflayıp otoriteye sadakatin güçlendiği devletlerde, devletin meşruiyet zemini depremlere neden olan fay hatları gibi kırılır. Ar damarlarının çatlağı, fay hatlarının çatlağını ölümcül hale getirir.
Devletler vatandaş için vardır; vatandaştan üstün ya da kutsal değildir. Devletin kutsal olduğunu ve vatandaşın yeri geldiğinde canını bile devleti için feda etmesi gerektiğini söyleyen kim varsa bilin ki tek arzusu kendi iktidar alanını korumaktır. Vatandaş, bu türeden yöneticilerin umurunda bile değildir.
Devletlerin öncelikleri vardır ve siz o önceliklerden birisi değilsiniz. Ölümün de hayırlısı olsun, Orta Dünya'nın mezarsız halkları.
Not: Görsel, 1924 Erzurum depremi sonrasında bölgeye gitmiş olan Mustafa Kemal ve beraberindeki heyeti göstermektedir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder