18 Ekim 2024 Cuma

Bebekleri öldürmüşler



"Devlet ayakkabı mı satar?", "devlet maden mi çıkarır?", "devlet şeker mi üretir?", "devlet kumaş mı dokur?" diye 1980 darbesinden sonra tutturdukları türküyü, halka da söylettiler, halkımız da teşneymiş, hep bir ağızdan eşlik etti. "Özel okullar daha iyi", "özel hastaneler daha iyi" diyen sonradan görme bir kesim, özelleştirme depremini, kendilerini ayrıcalıklı hissedecekleri bir lunapark gibi heyecanla alkışladı.


Geldiğimiz noktada, SGK'yı dolandırmak isteyen bir kansız grubunun, sağlıklı bebekleri, hiç gerekmediği halde yoğun bakımda ölüme gönderdiğini ögrendik. Bebeğini kaybeden bir annenin şikayetiyle başlayan süreç, soruşturma açan savcının ölümle tehdit edilmesiyle devam etmiş. Neyse ki savcı bir biçimde peşini bırakmamış, süreci bu gün bazımızın küfür ederek, bazımızın ağlayarak tanıklık ettiği yere kadar taşımış. 


Mevcut ve önceki iktidarları ve onların yağma ve talan ekonomisi anlayışlarını eleştirmeden, yalnızca ah, vah ederek söyleyeceğimiz her söz eksik kalacaktır. Yetkililer (!) vicdanım rahat demiş. Neden? Çünkü vicdansızım demektense vicdanım rahat demek daha kolay. Üç beş güne bunu da unutacağız, sonra gene benzer bir olaya, derinlemesine analiz yapmadan sövüp sayacağız. Güvendikleri de zaten bu hastalıklı unutkanlığımız. 


Biz akıllanmayız.

2 Temmuz 2024 Salı

Faşizminiz cok güzelmiş, kendiniz mi yaptınız?

 "İktidarlar kitlelerin öfkesine muhtaçtır, bilhassa da düşmekte olanlar. Bu nedenle kendi başarısızlıklarını örtbas etmek maksadıyla, sıklıkla, nedenlerin sonuç, sonuçların neden olarak algılanacağı işler kurgularlar. Kitleler de genelde hamakattan muzdarip, zekasız varlıklar oldukları için analitik düşünme gerektiren sorgulamalardan ziyade, başta öfke olmak üzere, duygularıyla hareket ederler.

 

Örneğin yaşadığınız gübreden hayatın müsebbibi değildirler ama müsebip onlarmış gibi yönlendirildiğinizde, gücünüz onlara yettiği için sığınmacıları suçlarsınız. Oysa sığınmacılar terörist değil, terörün ilk kurbanlarıdır; tıpkı sizler gibi. Ne yaptınız şimdi? Sonucu neden, nedeni sonuç yaptınız.


Yaşadığınız bu leş hayatın nedeni, senin ülkenin silah taşıdığı komşusundaki iç savaştan kaçan ve bu her bakımdan çorak coğrafyada karın tokluğuna çalışan üç beş sığınmacı değil, seni çeyrek asırdır yöneten iktidardır. Ama tabii iktidara itiraz mabat gerektiğinden ve sizde o mabat mevcut olmadığından anca sığınmacı evi taşlarsınız.


Sınır ötesi her operasyona avuçlarınız patlarcasına alkışladınız ama sormadınız ki "biz niye başka bir ülkeyi işgal ediyoruz?" Bahanesi de hazır "hudut namustur, Ankara'nın güvenliği Idlib'den başlar." Hah işte o zaman senin devletinin Batılı ülkelerin desteğiyle, silah taşıdığı iç savaşın mağdurları da ülkene sığındı. Birkaç milyon dolar karşılığında Avrupa sınırlarını bu savaş mağduru kitleden uzak tutmayı yani Avrupa Birliği sınırlarının bekçiliğini kabul ederken devletinize ses etmediniz. Aksine, başka ülkelerin işlerine karışmayın diye itiraz edenleri vatan hainliğiyle suçladınız. Şimdi "ilkimdi miltici istimiyirim" diye stori atıyorsunuz.


Sorgulamadan devlet tarafından sunulan her şeyi devleti kutsal saydığınız için kabul ettiniz, sorgulayana köpek çektiniz. Oysa devlet kutsal değildi, sizse kullanışlı aparatlardınız. Yıllardır böylesiniz. Bu kadar faşizme, ırkçılığa rağmen gene de iyi gittiniz. Gün yüzü görmeniz pek mümkün görünmüyor zira siz göğunüzü kendi ellerinizle kararttınız."


Mevlana Celaleddin Rumi/ Gök Kürelerin Hareketleri Üzerine adlı eserinden, sahife 39