6 Ocak 2017 Cuma

İnsan iyi ki ve ne yazık ki öğrenen bir canlıdır.

Duygular, çoğu insanın sandığı gibi soyut kavramlar değil, fizyolojik ve hatta genetik karşılığı olan somut gerçekliklerdir. Doğuştan, genetik bir potansiyel olarak içimizde getirir ve onları da, pek çok bilişsel işlev gibi toplumsal yaşam içinde öğreniriz. Kimse doğuştan sevgi dolu, nefret yüklü, korkak, öfkeli, kızgın v.b. olarak gelmez. Herkes dünyaya gelme koşulları ve geldiği dünyanın koşulları nedeniyle belli duyguları belli biçimlerde öğrenir.

Örneğin bize ilk bakım veren -ki bu genellikle annedir- bizi ilk seven kişidir. Ondan öğrendiğimiz sevilme biçimi, başkalarını da nasıl seveceğimizi belirler. Her türlü olumlu ve olum suz duygu da bu ve buna benzer ilişkiler içinde öğrenilir. Nefret etmeyi, öfkeli olmayı, hoşlanmayı, zevk almayı da içinde bulunduğumuz toplumu oluşturan diğer bireylerden öğreniriz. 


Etik değerlerimizin kökünü oluşturan ve içinde yaşadığımız toplumun içimizde yankılanan yargılarını kuran vicdan da böylece öğrenilir. Neyin iyi neyin kötü olduğunu doğuştan bilmeyiz, onlara ait doğuştan gelen eğilimleri, öğrenerek varlığa getiririz.

Medeni dünya denen insan toplumları, duyguları olmayan değil, bu duygularını nasıl kullanması gerektiğini -ekseriyetle- öğrenmiş insanlardan oluşur. Medeni dünya, toplumunu oluşturan bireylere, hangi duyguları ve o duyguların sonucu olan hangi eylemleri sergileyebileceğini hukuk kuralları çerçevesinde öğreten dünyadır. Yoksa makineler, binalar ya da iletişim ağları medeniyet değildir.


Kuşkusuz ki bütün Amerikalılar özgürlük yanlısı değildir ama bir Amerikalı özgürlükleri kısıtlamayı talep eden bir söylemde bulunduğunda başına gelecekten emindir. Britanyalıların hepsi tolerans yanlısı değildir ama bütün Birleşik Krallık yurttaşları bilirler ki, tolerans karşıtı her davranış, kendilerine karşı toleranssız davranılmasına neden olacaktır. Fransız yurttaşlarının hepsinin insanların hepsinin eşit olduğunu düşünmemiz yersizdir. Ama her Fransız yurttaşı, eşitliğe aykırı bir uygulamanın sonuçları hakkında öngörü sahibidir. Almanlar içinde hala Nazizm yanlısı olanlar vardır. Ama bilirler ki Nazizm konusunda mizah yapmak bile affedilmez bir suçtur.


Özetle taymlayn-ı muhterem, "biz ne zaman böyle olduk?" sorusunun yanıtı, "biz hep böyleydik çünkü biz nefret dolu olmayı, saldırgan olmayı, kibirli olmayı ama aynı ölçüde de ezik olmayı, kabalığı, kindarlığı, vefa bilmezliği doğduğumuz günden beri, bizi büyütenler doğduğu günden beri biliyoruz" cümlesinde saklıdır. Tıpkı sevmeyi, hoşlanmayı, saygıyı, merhameti, toleransı, adaleti, güvenmeyi öğrendiğimiz gibi onu da öğreniriz. Sorun şu ki, toplumumuz çoktandır olumlu değil, olumsuz duyguları öğrenen-öğreten ilişkiler ağından örülüyor.
Ümitsizim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder