Eskiden ne güzel çarşılar varmış. Kasabanın ya da kentin doğal durumuna göre, şehrin inşa edilmeye başlandığı yerin merkezinde, kendini açıkça belli etmeyen ama yoğun ve ağır bir denetimin hakim olduğu çarşılar. O çarşılar arasta -Farsça bezenmiş, süslenmiş- denen ve belli bir zanaatkar ya da tüccar grubunun iş yaptığı kollardan oluşurmuş. Yani genelde tek bir iş kolunun bulunduğu çarşılar. Kumaşçılar arastası, bakırcılar arastası, kunduracılar arastası..
Modernleşmeyi bina yapmak, şehirleşmeyi beton/asfalt dökmek sayan bir şehir mimarisi hakim olduktan sonra, her yerde her türden şeyin dükkanı açıldı. Evler ve iş yerleri birbirine karıştı, büyük şehirlerin içinde kendileri de küçük birer kasabadan farkı olmayan semtler gelişti. Derken AVM enflasyonu yaşandı, bina zehirlenmesine maruz kalıp şuursuzlaştık. Büyük şehirlerde içinde gereksiz her şeyin olduğu ama aranılan hiçbir şeyin bulunmadığı, yellendiğiniz havayı tekrar tekrar soluduğunuz yapay havalandırmaları ve beyaz ışıklarıyla hep gündüzü yaşatan devasa cam ve çelik binalar yapıldı. O çarşılarda ihtiyaç duymadığımız hemen her şey var ama aradığımız hemen hiçbir şey yok.
Ben hala semt pazarlarını ve eski çarşıları seviyorum. Tezgahları karıştırmak, esnafla itişmek hoşuma gidiyor. Kentsel dönüşüm nedeniyle artan kiraları karşılayamadıkları için mahalle aralarında terzi, tuhafiye, ayakkabı tamircisi, kırtasiye kalmamasına üzülüyorum. Bir boncuk iğnesi ya da bir kuka iplik için Moda'dan Yeldeğirmeni'ne kadar sokak sokak gezmek tuhaf geliyor. Gezmeye erindiğimden değil, mahallelerde esnaf kalmamış olması ağrıma gidiyor. Esnafın kapı önüne attığı sandalyelerde oturduğu çarşıları, çay ocağından yayılan buhurun yayıldığı arastaları seviyorum.
Geçiş dönemlerinin bir türlü geçmemesi, gittikçe yorucu oluyor..
19 Mart 2017 Pazar
18 Mart 2017 Cumartesi
Gündelik Dilin (Gayr-ı) Meşru Dayanakları
Siyasi dilin kendisine dinden dayanak bulması kadar bilimden dayanak bulması da tehlikelidir. "Çok günah", "sevabı büyük", "dinde yeri yok", "gerçek din bu değil" ya da "Kuran'da her şey yazıyor" gibi ifadeler aslında dinin bizzat kendine değil, inananın öznel değerlendirmesine gönderme yaparlar. Argüman ne kadar zayıfsa, onu temellendirmek için kutsala gönderme yapmaya duyulan ihtiyaç da o kadar artar.
Benzeri bir durum, argümanına bilimden dayanak getirdiğinde, daha ikna edici olacağını düşünenlerde de mevcuttur. Kalıtım ve Psikiyatri, argümanlara sanki daha rasyonel ve zekice izlenimi veren ve bu nedenle de en çok tehlike arz eden iki ayaktır. Özellikle ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı ve akıl hastalıkları için kaynak sağlayabilirler. Mesela Nazizm, kafatası biçimleri ve anatomik görünümü, ırkçılık için olabildiğince zalimce kullanmıştır.
"Kadınlar güce tapar", "kadınlar biyolojik olarak zayıftır" gibi cümleler için kalıtımdan, "tecavüze uğrayanlar tecavüzcü olur", "zeki insanlar akıl hastası olur" cümleleri için psikiyatriden kanıt getirmek çok kolaydır. Beğenmediğimiz, hoşlanmadığımız insanlar için "şizofren", "geri zekalı", "akıl hastası", "spastik" gibi ifadeleri, üzerinde düşünmeden, kolaylıkla kullanmak, bu ifadelerin içerdiği asıl anlamın hafiflemesine neden olur. Oysa çoğunlukla kötülük ya da kötü insanlar vardır, ve bu durumu sadece "kötücül"lükle ifade etmek yeterli olabilir. Duygularımızı içerik ya da şiddetini kuvvetlendirmek için "psikiyatrize" etmeye duyduğumuz ihtiyaç, çoğunlukla duygunun içeriğine duyulan güvensizlikle ilişkilidir.
Bilim insanları Sözcü ya da Akşam gazetesinin manşet attığı gibi yargılar vermez, veremez. Veriyorsa orada bilim değil, bilimsellik elbisesi giymiş ideoloji vardır.
Buradan faşizme, ırkçılığa, ayrımcılığa giden yol, tıpkı dinin açtığı yol gibi çok kısadır.
Bilimsel hakikatler ideoloji uğruna çarçur edilemeyecek kadar değerlidirler çünkü çok zor elde edilirler.
Benzeri bir durum, argümanına bilimden dayanak getirdiğinde, daha ikna edici olacağını düşünenlerde de mevcuttur. Kalıtım ve Psikiyatri, argümanlara sanki daha rasyonel ve zekice izlenimi veren ve bu nedenle de en çok tehlike arz eden iki ayaktır. Özellikle ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı ve akıl hastalıkları için kaynak sağlayabilirler. Mesela Nazizm, kafatası biçimleri ve anatomik görünümü, ırkçılık için olabildiğince zalimce kullanmıştır.
"Kadınlar güce tapar", "kadınlar biyolojik olarak zayıftır" gibi cümleler için kalıtımdan, "tecavüze uğrayanlar tecavüzcü olur", "zeki insanlar akıl hastası olur" cümleleri için psikiyatriden kanıt getirmek çok kolaydır. Beğenmediğimiz, hoşlanmadığımız insanlar için "şizofren", "geri zekalı", "akıl hastası", "spastik" gibi ifadeleri, üzerinde düşünmeden, kolaylıkla kullanmak, bu ifadelerin içerdiği asıl anlamın hafiflemesine neden olur. Oysa çoğunlukla kötülük ya da kötü insanlar vardır, ve bu durumu sadece "kötücül"lükle ifade etmek yeterli olabilir. Duygularımızı içerik ya da şiddetini kuvvetlendirmek için "psikiyatrize" etmeye duyduğumuz ihtiyaç, çoğunlukla duygunun içeriğine duyulan güvensizlikle ilişkilidir.
Bilim insanları Sözcü ya da Akşam gazetesinin manşet attığı gibi yargılar vermez, veremez. Veriyorsa orada bilim değil, bilimsellik elbisesi giymiş ideoloji vardır.
Buradan faşizme, ırkçılığa, ayrımcılığa giden yol, tıpkı dinin açtığı yol gibi çok kısadır.
Bilimsel hakikatler ideoloji uğruna çarçur edilemeyecek kadar değerlidirler çünkü çok zor elde edilirler.
8 Mart 2017 Çarşamba
Kadınlar Günü değil, Uluslararası Emekçi Kadınlar günü
Kadınlar Günü değil, Uluslararası Emekçi Kadınlar günü;
Kutlama yapılmaz, anma yapılır çünkü o kadınlar size çiçek ya da pırlanta alınsın ya da akşam yemeğin çıkartılın diye can vermedi;
8 Mart 1857'de, New York'ta 129 tekstil işçisi kadın, eşit işe eşit ücret talebiyle gittikleri grevde, kapıları üstlerine kilitleyen patronların yaktığı fabrikada can verdiği için yapılan anmaların yıl dönümüdür;
Başta Rosa Luxemburg olmak üzere, kadın hareketinin ikonik isimlerinden kopartılmış bir farkındalık yaratmak bir yanılsamadan ibarettir.
Sırf Mustafa Kemal'i dünyaya getirdi diye konuyu Zübeyde Hanım'a indirgemek, her iki tarihsel kişiliğe haksızlıktır.
Büyük (!) şairlerin görünüşte aşk, gerisinde aşağılama barındıran, kadınları 'oynak ve ağır kalçaları'yla betimlediği dizelerine sığınmak, en hafif haliyle durumu anlamamış olmaktır
"Kadınlar başımızın tacıdır", "kadınlar anamızdır, bacımızdır", "kadınlar namusumuzdur" , "kadınlar çiçektir", "yuvayı dişi kuş yapar" türünden, gene kadını küçük ve aşağı gören, korunmaya muhtaç zavallılar, beyaz atlı prensini bekleyen aciz prensesler olarak gören anlayışın iltifatlarına kanmayın;
Ayrıcalık değil, adalet talep edin!
Korunma değil, eşitlik talep edin!
Bunu hem erkekler hem de kadınlar olarak talep edin.
Kolay elde edilmiş haklar, kolaylıkla geri alınırlar.
Kadın olarak korkmayın, yanınınzda /arkanızda/ bir erkek olmadan da güçlüsünüz
Erkek olarak korkmayın, sizden korunma/gözetim istemeyen kadın düşmanınız değil, eşinizdir/eşitinizdir
Modern hayatın romantikleştirme çabaları, geleneksel toplumların baskıcı, dışlayıcı uygulamalarından daha sağlıklı değildir.
Dünyayı, yakarsa kadınlar yaksın!
Kutlama yapılmaz, anma yapılır çünkü o kadınlar size çiçek ya da pırlanta alınsın ya da akşam yemeğin çıkartılın diye can vermedi;
8 Mart 1857'de, New York'ta 129 tekstil işçisi kadın, eşit işe eşit ücret talebiyle gittikleri grevde, kapıları üstlerine kilitleyen patronların yaktığı fabrikada can verdiği için yapılan anmaların yıl dönümüdür;
Başta Rosa Luxemburg olmak üzere, kadın hareketinin ikonik isimlerinden kopartılmış bir farkındalık yaratmak bir yanılsamadan ibarettir.
Sırf Mustafa Kemal'i dünyaya getirdi diye konuyu Zübeyde Hanım'a indirgemek, her iki tarihsel kişiliğe haksızlıktır.
Büyük (!) şairlerin görünüşte aşk, gerisinde aşağılama barındıran, kadınları 'oynak ve ağır kalçaları'yla betimlediği dizelerine sığınmak, en hafif haliyle durumu anlamamış olmaktır
"Kadınlar başımızın tacıdır", "kadınlar anamızdır, bacımızdır", "kadınlar namusumuzdur" , "kadınlar çiçektir", "yuvayı dişi kuş yapar" türünden, gene kadını küçük ve aşağı gören, korunmaya muhtaç zavallılar, beyaz atlı prensini bekleyen aciz prensesler olarak gören anlayışın iltifatlarına kanmayın;
Ayrıcalık değil, adalet talep edin!
Korunma değil, eşitlik talep edin!
Bunu hem erkekler hem de kadınlar olarak talep edin.
Kolay elde edilmiş haklar, kolaylıkla geri alınırlar.
Kadın olarak korkmayın, yanınınzda /arkanızda/ bir erkek olmadan da güçlüsünüz
Erkek olarak korkmayın, sizden korunma/gözetim istemeyen kadın düşmanınız değil, eşinizdir/eşitinizdir
Modern hayatın romantikleştirme çabaları, geleneksel toplumların baskıcı, dışlayıcı uygulamalarından daha sağlıklı değildir.
Dünyayı, yakarsa kadınlar yaksın!
6 Mart 2017 Pazartesi
Nerde..
Nerde kendi hayatını yaşayamayan var, başkalarına nasıl yaşayacağı konusunda en iyi aklı onlar veriyor.
Nerde kendi hayatının baş rolünde oynayamayan var, başkalarının hayatında yönetmenliğe soyunuyor.
Nerde içinde "öteki"ne karşı saygı ve tahammül gösteremeyen var, sürekli ne kadar saygılı ve hoşgörülü olduğunun altını çiziyor.
Nerde "mış gibi" yapan bir sahtekar var, tek doğruya o sahipmiş gibi davranıyor.
Çoğu kişi, olmadığı birisiymiş gibi davranmayı, gerçekte olduğu kişi gibi davranmaya tercih ediyor.
Eksik olmakta sorun yok, eksik kalmakta ısrar etmek mesele
Nerde kendi hayatının baş rolünde oynayamayan var, başkalarının hayatında yönetmenliğe soyunuyor.
Nerde içinde "öteki"ne karşı saygı ve tahammül gösteremeyen var, sürekli ne kadar saygılı ve hoşgörülü olduğunun altını çiziyor.
Nerde "mış gibi" yapan bir sahtekar var, tek doğruya o sahipmiş gibi davranıyor.
Çoğu kişi, olmadığı birisiymiş gibi davranmayı, gerçekte olduğu kişi gibi davranmaya tercih ediyor.
Eksik olmakta sorun yok, eksik kalmakta ısrar etmek mesele
Kaydol:
Yorumlar (Atom)