18 Haziran 2017 Pazar

Anneler ve Babalar Günü kutlamak caiz midir?



    1. Her babalar ya da anneler günü aynı konu dönüyor: "babası ya da annesi olmadan büyümüş ya da onları kaybetmiş olanları da düşünün ve onların canını acıtmamak için kutlama yapmayın ya da kutlamaları abartmadan yapın" deniyor.
      Öncelikle sevgililer, babalar ya da anneler günü gibi, uydurulan ama iyi pompalandığı için de liberal ve kapitalist düzende kabul gören günlere bir anlam yüklemediğimi söyleyeyim. Birisini sevmek ya da ona olan sevgimiz göstermek için bir güne ihtiyacımız yok. Ayrıca sevgiyi gösterme biçiminin mutlaka bir hediyeden geçmesi koşulu hiç yok. Mesela yakın bir dostum, alemci babasına Kulüp Rakısı götürmüştü. Babası "hayatımda aldığım en güzel hediye" diye ağlamıştı.
      Bu türden günleri kutlamak isteyenlere parmak sallayan bir tavırla, tepeden bakarak zorla duyarlılık yükleme çabasını da yersiz bulduğumu belirtmek isterim. Babasız ya da annesiz ya da her ikisi birden olmadan büyümek hayatın hiç kuşkusuz en ağır trajedilerinden birisidir. Buna benzer bir acı, onları kaybettikten sonra da yaşanır. Anacak başımıza gelen her kötü deneyim gibi bunlar da hayatın bize yaptığı gerçek sınavlardır. Herkes kendi sınavını verir ve bunu yalnız başına yapmak zorundadır. O sınav kişiyi hem yaralayan ve ezen hem de güçlü kılan, var eden bir gerçektir.
       Sınavını veren birine destek olmak insanca bir şeydir. Saygı duyulası bir medeniyet örneğidir. Bununla birlikte, kutlama yapmak isteyene duyarsız pislik muamelesi yapmak da sağlıklı değildir.
      Herkes gönlünden geçeni yapsın. Neticede sevmek, bağlanmak, üzülmek, kaybetmek, kaybetmekten korkmak ya da olmadığına sevinmek herkesin yaşayacağı deneyimler. Günün birinde hepimiz kaybedecek bir şeyi kalmayacak insanlar olacağız. Anne babalar evlatlarını gömmesin, yeter..

    16 Haziran 2017 Cuma

    "Ego", bir iddiadır

    "Ego", bir iddiadır. Egoizm, öğrenilmiş bir niteliktir. Pek çok diğer öğrenilmiş nitelik gibi onu da başkalarına borçluyuz. Bu nedenle bir giysi ya da takı gibi üzerimizden çıkaramaz, bırakıp gidemez, başkalarına devredemeyiz. Egonun fazlası ya da azına sahip olmak gibi bir seçimimiz olamaz, sahip olduğumuz miktar ya da süreç, zaten sahip olmamız gereken şeydir
    Modern dünyada hiçbir şey kişisel değildir.


    Öğrenilen şeyler öğrenildikleri gibi terk edilme imkân ve ihtimaline de sahiptir. Burada vazgeçilmez olan, yalnızca öğrenilmiş olanlar değil, diğer insanların varlığıdır. Bu gerçeklikten kaçınamayacagımıza göre, öğrendiğimiz egomuzdan da kaçınmamız mümkün olmayacaktır. Olsa olsa düzenleyebilir, revize edebilir ya da tepkilerini kontrol edebiliriz ama onsuz var olamayız.

    15 Haziran 2017 Perşembe

    Astroloji Kibirdir

    3 büyük kişilik kuramı, binlerce sayfa yazı yazılmış, yüzlerce saat araştırma yapılmış, binlerce denek üzerinde anketinden tematik algılama testine kadar bir sürü teknik kullanılmış ama bilim "tipik bir aslan" diyerek her şeyi özetleyene karşı çaresiz kalıyor. 'Siz bağımlı kişiliksiniz, başkalarının onayı olmadan kendi bireysel varlığınızı devam ettiremiyorsunuz' desen kavga edecek tipe 'balık burcu eşine, ailesine, dostlarına sadıktır' dersen 'ayyy! Tıpkı ben!" diye sevinir Ya da "obsesif kompülsif bozukluklar ilaç ve terapiyle tedavi edilebiliyor" dediğinde "sen bana deli diyemezsin!" diye çemkiren şahıs yaşadığı çevrenin düzenli olmasından hoşlanan başak burcu olmakla övünür.
    Samanyolu galaksisinde yaklaşık 200 milyar yıldız, evrende yaklaşık 170 milyar galaksi, tüm evrende tahmini 100 trilyon yıldız var. Kendini o kadar önemsiyoruz ki sayıları 8 ile 9 arasında değişen gezegenlerin, sırf biz o zamanda doğduk diye halaya durduğunu sanıyoruz. İnsanı evrenin ya da dünyanın merkezine koyan bütün paradigmalar, yanılsamadır, kibirdir.

    8 Haziran 2017 Perşembe

    Savunma Mekanizmaları neyi savunur?

    Psikoloji dersleri almış olanlar ya da amatör psikoloji okuyucuları, akıl sağlığını korumak için geliştirdiğimiz savunma mekanizmalarından az buçuk haberdardır. Bu mekanizmalar, bizde rahatsızlık yaratan durumların gerginliğinden korunmamızı ve kendimizi sorunu çözecek güç ve zamanı bulana kadar geçici olarak iyi hissetmemizi sağlar.
    Bu mekanizmalar kendi içlerinde çeşitli biçimlerde sınıflandırılabilir. Bir sınıflandırma, mekanizmaları çocukluk dönemi ilkel mekanizmaları, ergenlik dönemi yarı-olgunluk mekanizmaları ve yetişkinlik mekanizmaları olarak gelişim dönemlerine göre ele alır. Çocukluk dönemi ilkel mekanizmalarından bir tanesi olan "yansıtma" (projection) mekanizması, başkasını suçlama ya da kendi suçunu başkasına atma biçiminde gerçekleşir. Kişi kendinde gördüğü olumsuz bir dürtü ya da özelliği başkasında görme eğilimindedir; suçlu ötekidir. Sağlıklı kişilik gelişimine fırsat bulan çocuk, zamanla suçu her vesileyle dışarıda aramak yerine, sorunun kaynağını analiz eden bir yetişkine evrilir: kiloda kaçan çiş için Miki'yi suçlayan çocuk, sağlıklı bir yetişkin olduğunda yaptığı seçimlerin sonuçlarını üstlenen birisine dönüşür: ortada kendisinden kaynaklanan bir sorun varsa onu sahiplenir.  
    Günlük yaşamda kendi suçu/ olumsuz eğilimi olanların başkalarına yönelik öfkeleri, çocukluktan beri aşamadıkları bir gerginliğin göstergesidir. Yaptıkları seçimler ve o seçimlere dayalı eylemlerinin sorumluluğunu taşıyacak ego kapasitesi gelişmemiş kişiler, baş edemediği duygusunu, öfke olarak ya gücünün yettiği, dişini geçirebileceği bir hedefe yöneltir. Günahların kaynağı şeytanın baştan çıkarmasıdır; çünkü ona öyle emir verilmiştir; çünkü onu kızdırmışlardır; çünkü diğerleri vatan hainidir; çünkü diğerleri dinsizdir; çünkü insanlar bunu hak etmektedir; çünkü, çünkü, çünkü.. Onların hep haklı bir nedenleri vardır, dünyanın geri kalanı suçludur... Bu da bizim bir türlü çocuk/ergen bir toplum olmaktan çıkıp, yetişkin bir toplum olamamamızla görünür hale gelir. Başa çıkılamayan rahatsızlık duygusu ennihayetinde öfke olarak görünür hale gelir. Muhatap, öfkeye biat ederse, öfke patlaması suçluluk duygusuyla sona erer. Ta ki öfke yeniden yükselip başka bir vesileyle patlayana kadar. Ancak öfke bir nedenle kaynağına yönelemezse o zaman gücünün yettiği bir hedefe yönelir. Yani eşeği dövemeyen semeri döver. Bu herhangi bir biçimde sorun çözer mi? Geçici olarak belki. Sonrasında sorunları erteleye erteleye büyütür. Büyüyen sorunlar, daha büyük öfkeleri tetikler, tetiklenen öfke yeni pişmanlıklara yol açar, yeni pişmanlıklar daha büyük öfkeleri tetikler... Kısır döngü hayatı tehdit ede ede sürüp gider..

    Savunma mekanizmaları, sorunumuzu çözebilmek için ihitiyaç duyduğumuz zaman ve enerjiyi elde edelim diye bize fırsat verirler. Başlı başına birer problem değildirler, problem onların ne sıklık ve şiddette kullanıldığına bağlı olarak tanımlanır. Sorun şudur ki savunma mekanizmaları sorunlarımızı çözmez, sık ve sürekli kullanıldığında kendileri başlı başına soruna dönüşmektedirler. Sağlıcakla..