Psikoloji dersleri almış olanlar ya da amatör psikoloji okuyucuları, akıl sağlığını korumak için geliştirdiğimiz savunma mekanizmalarından az buçuk haberdardır. Bu mekanizmalar, bizde rahatsızlık yaratan durumların gerginliğinden korunmamızı ve kendimizi sorunu çözecek güç ve zamanı bulana kadar geçici olarak iyi hissetmemizi sağlar.
Bu mekanizmalar kendi içlerinde çeşitli biçimlerde sınıflandırılabilir. Bir sınıflandırma, mekanizmaları çocukluk dönemi ilkel mekanizmaları, ergenlik dönemi yarı-olgunluk mekanizmaları ve yetişkinlik mekanizmaları olarak gelişim dönemlerine göre ele alır. Çocukluk dönemi ilkel mekanizmalarından bir tanesi olan "yansıtma" (projection) mekanizması, başkasını suçlama ya da kendi suçunu başkasına atma biçiminde gerçekleşir. Kişi kendinde gördüğü olumsuz bir dürtü ya da özelliği başkasında görme eğilimindedir; suçlu ötekidir. Sağlıklı kişilik gelişimine fırsat bulan çocuk, zamanla suçu her vesileyle dışarıda aramak yerine, sorunun kaynağını analiz eden bir yetişkine evrilir: kiloda kaçan çiş için Miki'yi suçlayan çocuk, sağlıklı bir yetişkin olduğunda yaptığı seçimlerin sonuçlarını üstlenen birisine dönüşür: ortada kendisinden kaynaklanan bir sorun varsa onu sahiplenir.
Günlük yaşamda kendi suçu/ olumsuz eğilimi olanların başkalarına yönelik öfkeleri, çocukluktan beri aşamadıkları bir gerginliğin göstergesidir. Yaptıkları seçimler ve o seçimlere dayalı eylemlerinin sorumluluğunu taşıyacak ego kapasitesi gelişmemiş kişiler, baş edemediği duygusunu, öfke olarak ya gücünün yettiği, dişini geçirebileceği bir hedefe yöneltir. Günahların kaynağı şeytanın baştan çıkarmasıdır; çünkü ona öyle emir verilmiştir; çünkü onu kızdırmışlardır; çünkü diğerleri vatan hainidir; çünkü diğerleri dinsizdir; çünkü insanlar bunu hak etmektedir; çünkü, çünkü, çünkü.. Onların hep haklı bir nedenleri vardır, dünyanın geri kalanı suçludur... Bu da bizim bir türlü çocuk/ergen bir toplum olmaktan çıkıp, yetişkin bir toplum olamamamızla görünür hale gelir. Başa çıkılamayan rahatsızlık duygusu ennihayetinde öfke olarak görünür hale gelir. Muhatap, öfkeye biat ederse, öfke patlaması suçluluk duygusuyla sona erer. Ta ki öfke yeniden yükselip başka bir vesileyle patlayana kadar. Ancak öfke bir nedenle kaynağına yönelemezse o zaman gücünün yettiği bir hedefe yönelir. Yani eşeği dövemeyen semeri döver. Bu herhangi bir biçimde sorun çözer mi? Geçici olarak belki. Sonrasında sorunları erteleye erteleye büyütür. Büyüyen sorunlar, daha büyük öfkeleri tetikler, tetiklenen öfke yeni pişmanlıklara yol açar, yeni pişmanlıklar daha büyük öfkeleri tetikler... Kısır döngü hayatı tehdit ede ede sürüp gider..
Savunma mekanizmaları, sorunumuzu çözebilmek için ihitiyaç duyduğumuz zaman ve enerjiyi elde edelim diye bize fırsat verirler. Başlı başına birer problem değildirler, problem onların ne sıklık ve şiddette kullanıldığına bağlı olarak tanımlanır. Sorun şudur ki savunma mekanizmaları sorunlarımızı çözmez, sık ve sürekli kullanıldığında kendileri başlı başına soruna dönüşmektedirler. Sağlıcakla..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder