İnanç eksikliğinin yarattığı boşluğu "modern din"lerle doldurmaya çalışan bir okuyucu tipi türedi. Bunlar daha çok sosyal medya üzerinden takip ettikleri karizmatik (!) tiplerin bir cümlelik hap örgütleri ile kişisel gelişim zırvaları ile hayatlarını anlamlandırmaya çalışıyorlar. Kendilerini eğitimli, aydın, ilerici ya da modern zannettiği için de geleneksel İslam yerine Elif Şafak ve Gülben Ergen'in gibilerin sulandırdığı Mevlevilik, Moda ya da Kıbrıs Şehitlerin'de açılmış yoga stüdyolarında yarım yamalak Budizm ya da artık meşrepleri ve bütçeleri neye izin veriyorsa oradan beslendikleri spiritüel işlere oluk oluk para akıtıyorlar. Fincanı 200 liralık kahve falı konusuna hiç girmiyorum, bildiğin gerzeklik.
"Elif Gibi Sevmek", "Allah De Ötesini Bırak", "Yol" gibi alengirli ve iddialı adlarla basılan ve satış rakamları milyonları bulan kitapları, seansı 1000 liralarla ifade edilen mucizevi (!) terapi yöntemleri, Instagram v.b. sosyal medya hesaplarında yüzbinlerce zevzek ve sulu kafa takipçisi olan bu sahtekarların tek bir ortak yönü var: birdenbire elde ettikleri servet ve o servetleri sayesinde elde ettikleri süper lüks hayat. Üstelik bu zengin ve görkemli hayat, takipçileri ya da müritlerine verdikleri tevazu, azla yetinme, vakar, sakinlik, huzur gibi ucuz öğütleriyle tezat oluşturuyor. Mesela Allah Diyip Ötesini bırakan abi ilk önce arabayı sonra karısını değiştirmişti. Kapışan Aşkım, kurumsal firmalara 40 dakikası 20.000 $'a stand-up gösteriler yapıyor. Son magazin örneği O'Hara Metin bey de, hiçbir tıbbi yeterliliği olmadığı halde yaptığı iddia edilen "pseudo-science" işlerle elde ettiği serveti orta sınıf her Türk erkeğine servis edilmiş Adriana bacımla Bodrum'da eziyor.
Bir şeye inanmak istiyorsanız Tanrı'ya inanın; birisinin yol göstericiliğine ihtiyacınız varsa o dinin peygamberi de vardır, ermişleri de... Üzgünüm, kolay dindarlık olmaz. Insanlar Instagramda okudukları cümlelerle gelişmez. Kimse size, sizden bir şey almadan bir şey vermez. "İki rekat namaz kıl", "çocuk esirgeme kurumunda gönüllü anne ol" ya da "doğa derneğinin ağaç dikme etkinliğine katıl" desen burun kıvıracak kişiler en ucuz yoldan uhrevi kimliklere bürünmek istiyor. Ama olmuyor.
Bana gelince, "ulan Metin Hara bile milyon satan kitaplar yazabiliyorsa, ben de yazarım, sevgili Orta Dünya halkları" diyorum. Okursunuz, değil mi?
14 Temmuz 2017 Cuma
11 Temmuz 2017 Salı
Srebrenitza'yı unutma!/ Never forget #Srebrenica
Temmuz'un 11'i, 1995'te general Ratko Mladiç komutasındaki Sırp Cumhuriyeti ordusunun, güya Birleşmiş Milletler güvencesi altında bulunan Srebrenitza'ya düzenlediği baskının yıl dönümüdür.
2. Dünya Savaşından sonra Avrupa'da yaşanan en büyük katliamda resmi rakamlara göre, aralarında kadın ve çocukların da olduğu sonradan tespit edilen, çoğu yetişkin erkek 8372 Bosnalı soykırıma uğramıştır. 400 personelden müteşekkil Hollandalı Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri, korkup Garnizondan çıkmamış ama savaş sonrasında, Hollanda Kraliyet Ailesi tarafından, adeta Bosna'lılarla dalga geçer gibi, üstün kahramanlık madalyasıyla ödüllendirilmistir.
Otu boku soykırım ilan eden Birleşmiş Milletler Genel kurulu kabul etmemiş olsa da, Srebrenitza'da yaşanan soykırımdır. Türkiye Cumhuriyeti dahil, bütün Batı nedeniyeti göstere göstere gelen bu soykırımdan sorumludur.
Srebrenitza'yı unutma! Çünkü bu ve buna benzeri kıyımları unutmak, günün birinde başımıza gelmeyeceği duygusunun tembbelliği ve umursamazlığıyla yaşamaktır!
2. Dünya Savaşından sonra Avrupa'da yaşanan en büyük katliamda resmi rakamlara göre, aralarında kadın ve çocukların da olduğu sonradan tespit edilen, çoğu yetişkin erkek 8372 Bosnalı soykırıma uğramıştır. 400 personelden müteşekkil Hollandalı Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri, korkup Garnizondan çıkmamış ama savaş sonrasında, Hollanda Kraliyet Ailesi tarafından, adeta Bosna'lılarla dalga geçer gibi, üstün kahramanlık madalyasıyla ödüllendirilmistir.
Otu boku soykırım ilan eden Birleşmiş Milletler Genel kurulu kabul etmemiş olsa da, Srebrenitza'da yaşanan soykırımdır. Türkiye Cumhuriyeti dahil, bütün Batı nedeniyeti göstere göstere gelen bu soykırımdan sorumludur.
Srebrenitza'yı unutma! Çünkü bu ve buna benzeri kıyımları unutmak, günün birinde başımıza gelmeyeceği duygusunun tembbelliği ve umursamazlığıyla yaşamaktır!
4 Temmuz 2017 Salı
Hepimiz potansiyel mülteciyiz...
Mülteciler düşmanınız değildir, asıl düşman insanları mülteci haline getirenlerdir.
Mülteci, turist ya da misafir, adını ne koyarsanız koyun, kendi ülkemiz insanı kadar suç işlemeye eğilimli, hasta, kusurlu olabilir. Suçun milliyeti, ahlaksızlığın cinsiyeti, kusurun dini yoktur.
Bu ülkeye suç, ahlaksızlık ve haysiyetsizlik mültecilerle birlikte girmedi. Basında çıkan günlük adliye haberlerine bakmanız yeterli. Tacizci mülteci tabii ki ceza alsın ama tacizici vatandaşın aldığı cezayı geçmesini beklemeyin. Hırsızlık yapan mülteci tabii ki ceza alsın ama vatandaşın alacağı cezanın üstünde ceza almasını beklemeyin.
Multecilerin toplama kamplarında olması gerektiğini söyleyenler olacaktır. Angelina Jolie'nin turist gibi gezip beğendiği, konforlu yerler değil oralar. Kadınlar fuhuşa zorlanıyor, çocuklar istismara uğruyor ve korkudan seslerini çıkaramıyorlar. Mezhep ayrımına tabii tutulup buna göre muamele görmeleri kısmına girmiyorum, o da bizim siyasi ayıbımız.
Çoğumuz hiç mülteci olmayacakmışız gibi yaşıyoruz, günün birinde Yunan ya da Bulgar sınırına doğru kafileler halinde yürümek zorunda kalmayacakmışız gibi ahkam kesiyoruz. Konuşma fırsatı bulursanız, Suriyelilerden birine sorun bakalım, 6 sene önce şimdi yaşadıkları hayatı yaşamayı akıllarına getirmiş miydiler? Selametle...
Mülteci, turist ya da misafir, adını ne koyarsanız koyun, kendi ülkemiz insanı kadar suç işlemeye eğilimli, hasta, kusurlu olabilir. Suçun milliyeti, ahlaksızlığın cinsiyeti, kusurun dini yoktur.
Bu ülkeye suç, ahlaksızlık ve haysiyetsizlik mültecilerle birlikte girmedi. Basında çıkan günlük adliye haberlerine bakmanız yeterli. Tacizci mülteci tabii ki ceza alsın ama tacizici vatandaşın aldığı cezayı geçmesini beklemeyin. Hırsızlık yapan mülteci tabii ki ceza alsın ama vatandaşın alacağı cezanın üstünde ceza almasını beklemeyin.
Multecilerin toplama kamplarında olması gerektiğini söyleyenler olacaktır. Angelina Jolie'nin turist gibi gezip beğendiği, konforlu yerler değil oralar. Kadınlar fuhuşa zorlanıyor, çocuklar istismara uğruyor ve korkudan seslerini çıkaramıyorlar. Mezhep ayrımına tabii tutulup buna göre muamele görmeleri kısmına girmiyorum, o da bizim siyasi ayıbımız.
Çoğumuz hiç mülteci olmayacakmışız gibi yaşıyoruz, günün birinde Yunan ya da Bulgar sınırına doğru kafileler halinde yürümek zorunda kalmayacakmışız gibi ahkam kesiyoruz. Konuşma fırsatı bulursanız, Suriyelilerden birine sorun bakalım, 6 sene önce şimdi yaşadıkları hayatı yaşamayı akıllarına getirmiş miydiler? Selametle...
2 Temmuz 2017 Pazar
2 Temmuz'u Unutma!
2 Temmuz'u unutma!
Cuma kılmak için gittikleri Camiye ayakkabılarla girmemişlerdi, tekbir getirerek çıktılar. Büyük bi gürültü ile, kin ve nefret kusarak, dini hassaiyetlerinin incinmesini gerekçe göstererek içinde çoğu lise öğrencisi, sanatçılar ve aktivisterden oluşan konukların kaldığı Madımak Oteli'ni, tereddüt etmeden ateşe verdiler.
Bunlar olurken polis ve asker izledi, hatta örtük destek verdi.
Vali ortada yoktu.
İtfaiye yangını söndürmekte ve kurtarma çalışmalarında gönülsüz davrandı.
Donemin Başbakanı, yakanların başına bir şey gelmemiş olmasına sükretti.
İlgili bakanlar ve bürokratlar da benzer bir aymazlıkla "ama Aziz Nesin de dini hassaiyetleri kem küm, tabii yani % 99'u Müslüman olan bir ülkede..." diye beyan verdiler.
Yargılama o kadar uzun sürdü ki zaman aşımına uğradı. Hoş uğramasaydı da bir sonuç alınamyacağı, geçen süre içinde yapılan uygulamalardan anlaşılıyordu.
Zaman aşımı açıklanıp dava düşünce, dönemin Başbakanı, "vatanımız, miletimiz için hayırlı olmuştur" dedi.
Sanık avukatlarının 8'i başarılı (!) çalışmalarından dolayı akepeden milletvekili seçildi.
Suç, ölenlerin üstüne kaldı, başka suçlu kalmadı.
Türk devlet geleneğinin katliam tarihine, televizyonlardan canlı yayınlanan ve kimsenin müdahale etmediği katliam olarak geçti.
İnsanlık yandı, ciğerlere dolan insan kokusuydu.
Sanılanın aksine travma için iyileştirici olan unutmaya çalışmak değil, bütünlüklü biçimde çalışan bir bellektir.
Sivas'ı unutma! Çünkü 2 Temmuz, utanılması gereken varlıklar olduğumuzun isli, kara tarihidir.
Cuma kılmak için gittikleri Camiye ayakkabılarla girmemişlerdi, tekbir getirerek çıktılar. Büyük bi gürültü ile, kin ve nefret kusarak, dini hassaiyetlerinin incinmesini gerekçe göstererek içinde çoğu lise öğrencisi, sanatçılar ve aktivisterden oluşan konukların kaldığı Madımak Oteli'ni, tereddüt etmeden ateşe verdiler.
Bunlar olurken polis ve asker izledi, hatta örtük destek verdi.
Vali ortada yoktu.
İtfaiye yangını söndürmekte ve kurtarma çalışmalarında gönülsüz davrandı.
Donemin Başbakanı, yakanların başına bir şey gelmemiş olmasına sükretti.
İlgili bakanlar ve bürokratlar da benzer bir aymazlıkla "ama Aziz Nesin de dini hassaiyetleri kem küm, tabii yani % 99'u Müslüman olan bir ülkede..." diye beyan verdiler.
Yargılama o kadar uzun sürdü ki zaman aşımına uğradı. Hoş uğramasaydı da bir sonuç alınamyacağı, geçen süre içinde yapılan uygulamalardan anlaşılıyordu.
Zaman aşımı açıklanıp dava düşünce, dönemin Başbakanı, "vatanımız, miletimiz için hayırlı olmuştur" dedi.
Sanık avukatlarının 8'i başarılı (!) çalışmalarından dolayı akepeden milletvekili seçildi.
Suç, ölenlerin üstüne kaldı, başka suçlu kalmadı.
Türk devlet geleneğinin katliam tarihine, televizyonlardan canlı yayınlanan ve kimsenin müdahale etmediği katliam olarak geçti.
İnsanlık yandı, ciğerlere dolan insan kokusuydu.
Sanılanın aksine travma için iyileştirici olan unutmaya çalışmak değil, bütünlüklü biçimde çalışan bir bellektir.
Sivas'ı unutma! Çünkü 2 Temmuz, utanılması gereken varlıklar olduğumuzun isli, kara tarihidir.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
