24 Şubat 2018 Cumartesi

Şeker Fabrikaları da o kadar şeker olmasaymış.

Çocuktum, televizyonda darbe yapıp memleketi terörden temizlediği için herkesin "Allah razı olsun" dediği Kenan Evren, Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Atatürk özentisiyle çıktığı yurt gezilerinden birinde, meydandaki kalabalığa devletin görevinin ayakkabı yapmak, balıkçılık yapmak, süt satmak, kumaş dokumak olmadığını söylüyordu.

Çocuk kulağıma nedense mantıklı gelmedi; devlet bunları yapmazsa, devletin işi nedir diye düşündüm, bulamadım. Neyse ki okuma yazma biliyordum ve babamın bakkal dükkanına gelen gündelik gazetelere ulaşma imkanım vardı.  O zamanlar memlekette,  askeri rejimin baskısına rağmen yazan gazeteciler vardı ve özelleştirmelere bazı açılardan karşı çıkılması gerektiğini yazan makaleler kaleme almışlardı. O zaman anladım ki bizimki gibi memleketlerde devlet tiksintiyle anlatılan ayakkabı, kumaş,  et, süt üretimi  yapmakla kalmamalı, üstüne çok daha fazlasını yapmalıydı. Çünkü biz o çok özenilen liberal/ kapitalist ülkelere benzemeyen bir sosyal gerçekliğe sahiptik. Şeker, demir-çelik, cam, basma, ayakkabı fabrikaları, madenler, elektrik santalleri, tersaneler, limanlar yalnızca iş gücü yaratmakla kalmayıp,  bulundukları coğrafyada sosyal bir dönüşüm de sağlardı. Lojmanlar, okullar, sportif ve kültürel tesisler sadece kurum çalışanlarına yarar sağlamakla kalmaz, civarda yaşayan yerli halka da yeni ufuklar açardı.

Yapılan ilk serbest (!) seçimlerle iktidara  gelen Turgut Özal hükümetinin ilk icraatları özelleştirme oldu; köprüleri, barajları, limanları,  ne buldularsa sattılar. 24 Ocak Kararları diye bilinen ekonomik felaketimizin uygulanması, halkın oylarıyla kabul edilerek yürürlüğe girdi. Sonraki iktidarlar da katlanan bir iştahla ne buldularsa satmaya devam etti.

Darbenin üzerinden 38, ilk özelleştirme uygulamalarının başlamasının üzerinden 35 sene geçti. Sosyal medyada hala köy okullarına kırtasiye giyim ve ayakkabı yardımı kampanyaları düzenleniyor. Elini evladının meteor damına diklemesine konan roket yaptığı çağda, senin çocuklarının ayağında ayakkabı yoksa, devlet ayakkabı üretmelidir. Elin evladının laboratuvarda yapay kan ürettiği dünyada, senin çocukları açlıktan ölüyorsa devlet şeker, et, süt üretmelidir. Elin evladının topraksız tarım yapmaya başladığı çağda senin çocukların sobalı okullarda titreyerek eğitim görüyorsa, devlet kömür çıkarmalıdır.
Büyük devlet, kalabalığın boş gürültüsünün şiddetiyle değil, eşitsizliğe maruz kalan yurttaşına ulaştığı kadarıyla büyüktür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder