21 Şubat 2020 Cuma

Küçük Filozofun (!) Düşündürdükleri: Kitapsızların Kitapla ve Felsefeyle İmtihanı!

Tanıyanlar bilir, çok okuyan birisi değilim lakin iyi şeyler okuduğumu düşünürüm. Çocukken mesela Rabelains'in Gargantua ve Pantagruel adlı kitabını, bir masal kitabı gibi, çoğunlukla hayretler içinde ve kahkahalar atarak okumuştum. Ama kitabın ne anlattığını belki 10 yıl sonra, üniversitede, Tülin Bumin'den aldığım Orta çağ ve Rönesans  Döneminde Felsefe dersinde Coğrafi Keşifler ve  matbaanın yaygınlaşması ile roman türünün ortaya çıkması ve  ütopya edebiyatı arasındaki ilişki işlenene kadar tam olarak idrak etmiştim. Üstelik şanslı bir çocuktum çünkü erotizm olduğunu bilmeden erotizmi birincil elden okumuş ve bununla ilgili herhangi bir utandırılmaya maruz kalmadan açık fikirler edinebilmiştim. Şimdi okusam bambaşka şeyler görürüm, eminim ama şimdi bu kitabı çocuklara tavsiye edebileceğimden emin değilim. Gene çocukken okuyup çok beğendiğimi düşündüğüm Salinger'ın Çavdar Tarlasında Çocuklar romanını geçen yıl yeniden okuduğumda "bu eleman Amerikalı olmasa kattiyen bu kadar ünlü olamazdı"  diye düşünmüştüm. Demek ki artık roman zevkim iyice incelmiş.

Birkaç gündür felsefe öğretmeni olmam hasbiyle bana mütemadiyen  gönderilen 10 yaşındaki bir erkek çocuğunun bir yetişkinle yaptığı nihilizm sohbeti videosu sayesinde "okumak"tan tutun da "çocukluk nedir?"e, "üstün zekalı olmanın dezavantajları"ndan tutun da "filozof yeleği modası"na kadar çeşitli konular hakkında düşünüyorum. Çok okumanın bir anlamı olmadığı gibi tek yönlü okumaların da tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Örneğin geçen günlerde yayınlanmış olan ve yüzden fazla baskı yapan tılsımlı güçler içerdiği iddia edilen bir kitap şu anda en çok satanlar listesinin başında. Daha önce magazin figürleri tarafından yazılmış ve  pizza olmadığımızı ya da Allah dedikten sonra ötesini bırakmamızı tavsiye eden kitaplar da benzer şekilde çok satmıştı.  Biz kitapları rafta ya da musafa sarılı olarak duvarda seviyoruz.  O nedenle bodurgillerin, şeymagillerin, haragillerin tek cümlelik aforizmaları ve duvara asılan ama asla okunmayan ayetleri seviyoruz. Ondandır ki özgüveni yerinde biraz da ağzı laf yapan 10 yaşındaki bir çocuk "5 ayda 250 kitap okudum" deyince şaşırıyoruz.  Çünkü biz de çocuğun okuduğunu iddia ettiği kitaplarla ilişkili değiliz. O Platonlar, Aristotelesler, Spinozlar 10 yaaşındaki bir çocuk tarafından okunabilir mi? Okunur. Anlaşılabilir mi? Eğer çocuk hakikaten parlak bir zekaya sahipse, evet. Ama henüz duygusal olarak gelişmemiş bir çocuk, ne kadar zeki olursa olsun henüz muhakeme yapabilecek halde değildir. Üstelik hepimiz çocuklardaki ezber kabiliyetinin genişliğine ilişkin eğlenceli anılara da sahibizdir. Üstün zekalı bir çocuğa pekala tıp eğitimi verebilir ve mesela üreme organlarının işlevleriyle ilgili bilgileri öğretebilirsiniz. Ancak anlağı bilgileri kabul etse de henüz gelişmemiş duyguları nedeniyle cinsel ilişkinin anlamını asla tam olarak idrak edemeyecektir. Üreme işlevi ve seks arasındaki farkı anlaması için hiç değilse bilinçli bir erinlik çağında olması gerekir.

Bize matbaanın geç gelmesi bir gelişmemişlik ölçütü olarak sunulur. Doğru ama eksik bir argümandır. Zira asıl mesele matbaanın gelmesinden sonra matbaanın işlevsiz hale gelmesi sürecidir. Sorun sanıldığı gibi hattatların işsiz kalma endişesiyle matbaaya karşı çıkması değildir. Sorun zaten matbaanın bastıklarını okuyacak bir okuyucu kitlesi olmamasıdır. Gayrı Müslümler'i bir tarafa koyacak olursak koskoca imparatorlukta devletin memurları dışında kitap okuyan, dolayısıyla matbuat talep eden kimse neredeyse yoktu. Bugün modern eğitim sayesinde okuma yazma oranları yükselmiştir ama kimse bizlerin okur yazar olduğunu iddia edemez. En "dişli" kitaplar beşbiner adet basılıyor. Öğrenciler okuma kökenli ödevleri yapmaktan kaçınmaktadır. Durağa yanaşan otobüsün tabelasını okumak yerine sürücüye sormak daha kolay gelmektedir. Ne gazete okuruz  biz ne uyarı levhası, kaldı ki kitap..

Dediğim gibi, sistemli bir okuyucu değilim. Okumanın bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. İhtiyaç hissedersen günde bir kitap bitirirsin, hissetmezsen 10 gün eline basılı bir şey almadığın olur. Sosyal medyada önüme düşen otu çöpü de dahil edecek olursam günde ortalama 100 sayfa okuduğumu tahmin ediyorum. Tabii ki bunların çoğu besin değil atıştırmalık. Okumanın birçoğu insanın iddia edeceği gibi bir boş zaman etkinliği olduğunu da düşünmüyorum. Düzenli yapılması gereken bir iş, eğitimli insanın aklına karşı yerine getirmesi gereken bir ödevdir. Çeşitli ve katmanlı olmalıdır.

Küçüğün sosyal olan - olmayan medyanın elinde harcanmadan aydınlık bir yolda ilerlediği, büyüklerin de bilmedikleri konular hakkında atıp tutmak yerine bilenlerin yazdığı şeyeri okudukları günler dilerim sevgili Orta Dünya halkları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder