2 Mart 2020 Pazartesi

Mültecileri bile mülteci ederken..

Mültecileri bile mülteci ederken..

Atalarım mülteci değil mübadildi. 1924'de bir gece ansızın Selanik civarındaki köylerdeki evlerinden ertesi gün vapurlarla Anadolu'ya gönderilecekleri haberini almışlar. Taşıyabilecekleri az miktar eşyayla yollara dökülüp uzun ve çaresiz bir yürüyüş ve korku dolu bir deniz yolculuğundan sonra ilk önce İstanbul ardından da Samsun'a indirilmişler. Oradan da mübadelenin öteki mağdurlarından kalan yerlere yerleşmek üzere Anadolu'da kendilerine gösterilen arazi ve evlere sürülmüşler.

Geldikleri yerlerin yerel halkları tarafından dışlanmakla devam eden, Çağan Irmak filmlerinin estetize ettiği türden bir yokluk, yoksunluk, çaresizlik, ihmal ve iğfal edilmişlik hali yaşamışlar.
Çoğu nasıl olsa geri döneriz diye gelmiş onca yolu, dönememek fikri pek kabul görmemiş zihinlerinde.

Ölüp giderken bile ağızlarında evleri, köyleri, Rum komşularının adları vardı. Belki açık bir nefretle karşılanmadılar ama farklı oldukları her zaman hissettirildi. 'Rum'lukları, 'dönme'likleri, 'gavur'lukları her daim içten içe hissettirildi. Sonraki kuşaklar belki bazı açılardan rahat ettiler ama yurtsuz, yuvasız, topraksız olmanın, sürgün olmanın bedelini de hep ödediler. Daha da önemlisi başkalarının, hadi açık söyleyelim, siyasilerin yaptıkları seçimlerin bedelini ödediler.

Diyeceğim o ki sevgili Orta Dünya halkları, elinizde başka halkların çocuklarının kanı olmasın. Neticede nefretin büyüğü vicdanın küçüğünün eseridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder