18 Mayıs 2020 Pazartesi

Türkiye'de eksik etek olmak: 1

Türkiye'de eksik etek olmak: 1

Sabah bir Türkle evli olan Brezilyalı model Larissa Gacemer'in doğuştan bir problemi olduğunu ve eşiyle denemesine rağmen çocuklarının olamayacağını, artık üstüne gelinmemesini rica ettiği videosunu üzüntüyle izlerken "kendi kendimizi ezdiğimiz yetmemiş, elin gelin kızını da darlamışız" dedim. Bir iki gün önce de Hazal Kaya adındaki genç kadın oyuncu katıldığı bir yayında üstelik bir anne olarak anneliğin kutsal olmadığını söyleyerek türlü çeşit saldırıya maruz kalmıştı. Anneler gününün çiçekli böcekli, hadisli ayetli kutlandığı bir hafta bir bir kadına yakışmayan bu cümleleri nasıl kurabilmişti?
İyi kötü eğitimli, alt-orta sınıf bir kadın olarak yetişkinlik hayatım boyunca maruz kaldığım "mahalle baskı"ları, bende yarattığını çok sonradan fark ettiğim yorgunluklarımı düşündüm. O kadar çok "ben öncelikle bir anneyim"le başlayan demeç okumuştum ki, dışarıdan bakma yetim olmasa anneliğin a priori olarak kadınları üstün tür haline getirdiğine kolayca ikna olabilirdim.
Çok genç yaşımda, henüz belki lisedeyken çocuk sahibi olmamaya karar verdim. Kimse hesap sormasını diye 30'uma kadar evlenmedim ki Türkiye ölçülerine göre epeyce ileri bir yaştı. O yaşta da çocukluktan beri tanıdığım sandığım, çok sevdiğim, dostum olduğuna inanmayı seçtiğim bir adamla, beni anladığı zannıyla evlendim. 6 yıl evli kaldım ve foyalar dökülüp altından feodal bir erkek çıkana kadar ilişkimizi yürütmeye çalıştım. Evlendiğime de boşandığıma da pişman değilim.
Evliliğim süresince eşimden hayır gelmeyeceğini fark ettiğim andan itibaren korundum. Eski eşimin ailesi başta olmak üzere okul idarecilerinden meslektaşlara, jinekologlardan velilerime kadar türlü insan tarafından çocuğumun olmaması konusunda sorguya çekildim. Çocuk istemediğimi söylediğimde iyi bir kadın, iyi bir Müslüman hatta iyi bir öğretmen olmam için muhakkak çocuk sahibi olmam gerktiğine dair vaazlar dinledim. Bir kısmı ise aslında kısır olduğum için çocuk sahibi olamadığımı, dua eder ya da tedavi görürsem iyileşeceğimi ima etti. Zavallı kocam, benim gibi bencil ve şirret bir cadıya denk geldiği için ne kadar da talihsizdi. 


Bir kadının hem evli hem de çocuksuz olması anlaşılabilir bir şey değildi. Gittiğim meşhur Nişantaşı jinekoloğu bile 'şimdi korunuyorsun ama kırkından sonra çocuk çocuk diye kısırlık tedavisi için kapımıza geleceksin' dedi. Bu nedenle 6 yılda 6 hekim değiştirdim. Eski eşim bir noktaya kadar yanındaydı sonra o da sosyal baskıya dayanamadı. Kendi kendine yumurtalarını donduralım ya da başka bir taşıyıcı anne senin için doğum yapsın gibi fikirler geliştirdi. Sanıyordu ki ben doğum ya da hamilelikten kaçıyordum. Oysa şimdi olduğu gibi o zaman da sadece çocuk istemiyordum. 


İlk başlarda çocuğumun olmaması sorusuna uzun uzun açıklamalar yaparken sonra 'kısırım' yanıtıyla kesin çözüm buldum. Derin bir sessizlikten sonra konu kapanıyordu genelde. Ama bazen bu bile çözüm olmuyor, hekim tavsiye edenler, kocama gizli gizli içirmem için kocakarı ilacı getirenler bile çıkıyordu. Bekar ve çocuksuz erkekler için durum bu kadar vahim mi bilmiyorum ama bizde durum buydu.
Hepimiz anne olmak için doğmadık. Hatta doğum yapmış çoğu kadın da pek iyi anne sayılmaz. Ama mesele bu da değil. Mesele kadınların topluma ama özellikle de hemcinslerine kendilerini açıklamak zorunda kalmalarıdır. Kimseye açıklama borçlu değiliz. Cinselliğimizde arıza yok. Hasta değiliz. Eksik değiliz. Kimseye yük değiliz. Yaşlanınca bize bakacak kimsemizin olmamasını dert etmiyoruz. Hatta bu nedenle çocuk sahibi olan varsa da kınıyoruz. Annelik kutsal değil. Kadını a priori olarak üstün yapmıyor. Ben de bilirdim toplumsal normlara uyarak yaşamasını lakin o sırada toplumsal normlardan tiksinmekle meşguldüm. Şimdiki aklım olsa uzun açıklamalar yerine 'sana ne yapraaam?' der o kişileri hayatımdan çıkarıp vakit kazanırdım.
Özetle sevgili Orta Dünya halkları, kadınlar size açıklama ya da özür borçlu değiller, başkalarının kasıklarına burnunuzu sokmaktan vaz geçin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder