S.A. Bugün iş bulmaktan ümidini kestiği için artık işsiz olmayan birisi olarak uyandım. İlk iş telefonu elime alıp iki günde bir "10 lira gönder" diye mesaj atan eski manitayı engelledim. Arkasından Tamil Şayyar'ın bile bıraktığı siyaseti bırakmayan bir kısım gezicinin yazdığı makaleleri Müyesser Yıldız makamında müzikler eşliğinde okudum.
Öğleden sonra atanamayan kayyumların yaptığı kızağa çekilme eylemlerini izlemek üzere Sultanahmet Meydanı'na gittim. Meydan Yenicami'de dilenip buraya sadaka vermeye gelen dilencilerle doluydu. Sabahtan beri Coşkun olan birisinin "dörtyüz bin lirayla nasıl geçineyim?" diye ağlaması yürekleri burktu. Onu teselli etmek için günlük kirası 1000 lira olan bir şezlonga oturttuk. Yanına da fakirle evlenmeme cesaretini gösteren koca bulma ve yemek beğenmeme yarışmalarının müdavimi iki eskort verdik.
O sırada Ayasofya'nın olmayan çan kulesinden gelen çan sesi beni derin düşüncelere sevk etti. İçimden nedenini bilmediğim bir sebepten dolayı Yunanlıları tükrükle boğma isteği geçti ama camekanda satılan pudra şekerli yassıada böreği beni kendime getirdi. Karantina günlerinde pişirdiğim ekmekler yüzünden bir hayli ileri gitmiş olan göbeğime bakıp vaz geçecektim ki aklıma "Edirne'den Ardahan'a adalet ve demokrasi yürüyüşü yaparım, kalorileri yakarım" fikri geldi.
Madem artık işsiz bile değildim o zaman akşamın planını yapayım dedim. Meclis TV açık olsaydı grup başkan vekiline arkadan saldırmalı ülkücü hareketler izlerdim ama pandemi endişesi yüzünden yeni filmler çekmiyorlar. Onun yerine temcit pilavı gibi İş Bankası hisseleri, Ayasofya müzesi fezlekesi, cehape zihniyeti, kanalistanbul köprüsü, yandaş kadın katili koruması, doğal sit alanına çökme ya da otel arazisi büyüklüğünde yangın çıkarma gibi bildik konuların tekrarlandığı dizileri koyuyorlar artık. İşte bu istikrardır.
Olmadı sahile gidip "ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın" şarkısını hep bir maskesiz ağızdan söyleyeceğimiz aşkolarla, umreden dönen hacıların, taziye ziyaretine giden komşuların ve asker uğurlamasına giden varoşların pandemiyi nasıl yaydıklarıyla dalga geçeriz dedim. Üstüne de halay çektik mi, değmeyin Salda'lı Hasan Keyfimize.
Ama sonra aklıma 30 milyon liraya mal olan gerçek anlamda seyircisiz konserleri izleme fikri geldi. %75'i vergi olan bir bira eşliğinde Sibel Pekkan şahane olurdu doğrusu. "Nereden nereye?" diye düşündüm. "Okluk Koyu'ndan Ahlat'a kadar" diye kendi kendime yanıtladım. Kapısı koç başıyla kırılıp gözaltı yapılmayı gerektirecek mizah anlayışım da olmasa hayat iyice zor olurdu.
Bugünlük bu kadar. Yarın başka sayıklamalarda görüşürüz. KİB BY.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder