16 Şubat 2017 Perşembe

Eril Dilinizi Sikiim!

İktidarlar açık muhalefetten değil, politik değilmiş gibi görünen ama aslında ideoloji eleştirisi barındıran ayaklanmalardan korkarlar..


Sanırım uzun süreden bu yana ilk defa toplumsal bir sorgulama yapıyoruz.. İşin tarjik-duygusal boyutunun sadece infial yarattığını ve infial ateşinin çabuk parlayan bir kıvılcım olduğunu, bu yüzden de aklın soğuk kanlı analizine ihtiyaç duyduğumzu düşünüyorum.


Öncelikle "erkek dili" ya da "eril dil"in ne olduğunu açmak gerek: mesela hakeme trafikteki diğerine, televizyondaki siyasetçiye gibi bir "herif"e kızınca "orospu çocoğu" ya da "amına koyayım" diyor yani kadın-erkek hepimiz, "erkek dili"yle küfrediyoruz. İltifatlar da aynı çizgide ilerliyor "adamsın" "adamın dibisin" "taşşaklı hatun".. Bu dili öncelikle kadınların kullanmaması lazım ki, kullanan erkeğe de müdahale etmesi mümkün olsun..

Sonra da kadın bedeninin kutsallığının tartışmasının yapılası gerekir. Kadının "anne" ya da "başımızın tacı" ya da "bacı" ya da "hanım" ya da "bayan" olarak nitelenmesi, dünyanın erkeğin cinsel organı etrafında döndüğü algısından kaynaklanmaktadır. Ne kadın bedeni kutsaldır, ne erkekler kadın namusunun bekçisi.. Bu anlayış, erkeği, kadının sahibi olarak kabul eden anlayışın kabulüdür. Herkes cinsiyetinden bağımsız olarak bireydir, saygı görecekse bunun için görmelidir.

Gelelim infialin yarattığı ceza beklentilerine: O da aynı zihniyetin bir başka mecraya akışından başka bir şey değil.. Mesela idamın geri gelmesini ya da Orta Çağ'da tecavüzcülerin cinsel organlarının farelere yedirtildiği gravürlerin gündeme gelmesi de tecavüzü onaylayan/yapan kafanın devamıdır. Çünkü zaten tecavüz, taciz v.b. eylemler, seksle değil, iktidarla ilgilidir. Kuran'dan ayetlerle konuya girip,tecavüzcüye kısas cezası talep eden kafa, zaten tam da tecavüzü hak, dolayısıyla da ceza olarak gören zihniyetin kaynağıdır.. Çünkü ne tecavüz, ne de idam, ıslah edici cezalar değildir, olsa olsa korkuyu katmerleyerek bastırılmışlığı pekiştirir. Zaten iktidarlar da böyle olayları bahane edip idamı yeniden gündeme getiriyorsa, bilin ki o idamlarla infaz edilecek olanlar, tecavüzcüler olmayacaktır..

"Ama" bağlacı atmadan cinayeti kınayamayanlar iktidar iktidar sadece siyasi iktidar değildir. İktidarların beslediği ve beslendikleri kaynak görünüşte kadına değer veren ama asıl amacı bu olamayan güçtür. Önerdikleri her önlem nedense "kadını koruma" düzleminde; erkeğe yönelik bir yenileşme-aydınlanma içermiyor..

İş yine kadının kurucu işlevine gelip takılıyor: Her şeyi ıslah edip evcilleştirebilen kadınlar, bir gün gelir belki erkekleri de evcillestirebilir...


(Bu yazı, Özgecan Arslan cinayetinden sonra, sosyal medyada hızını alamayan paylaşımlar üzerine klavyeye alınmış bir taslaktan düzenlenmiştir)

Kişisel Olarak Kaçacak Deliklerin İcadı..

Genel hal ve gidiş çoktandır, büyüyen, artan ve hızlanan bir biçimde ikili bir zihin halini zorunlu kılıyor: ya görmezden gelen birisi olmak ya da elinden bir şey gelmediği için derinleşen bir öfkeyle ama neye öfkeli olduğunu tam olarak da bilemeyen bir öfkeyle saldırganlaşmak. 

Kendi adıma üçüncü bir kaçış yolu, tüm bu olan bitenin içinde olduğumun farkında olarak ama mümkün olduğunda da bu hengame ve kokuşmuşluğa dışarıdan bakarak bir çıkış yolu bulmayı deniyorum: bunu da günlük hayatın minik ve önemsizmiş gibi görünen ayrıntılarına sığınarak başarmaya çalışıyorum. 
Elimizden, küçük dünyalarımızda, sevdiğimiz az sayıda insanla, yapmaktan zevk aldığımız her ne varsa yapmak ve dünyanın yanışını biraz da kayıtsız bir bilgelikle izlemekten başka bir şey gelmeyecek sanırım..
Sevin, aşık olun, hayran olun, ilgilenin, şımarın, şımartın.. Elimizde muhtemelen bunlardan başka ayrıcalıklar kalmayacak..

13 Şubat 2017 Pazartesi

Sevgililer Gününüzü Görün!


Her şey, Roma İmparatoru Cladius'un, evli erkekler ailelerini geride bırakmaktan çekindikleri için askere gitmemeye başlayınca, Roma'daki tüm nişan ve evlilikleri yasaklamasıyla başladı. Pagan imparatorunun bu kararının din ve aile kurumuna saldırı olduğuna inanan papaz Valentine,kendisi gibi papaz olan Mairus'la birlikte Hristiyan çiftleri gizlice evlendirmeye devam etti. Bunu öğrenen İmparator hiddetlendi, Valentine taş ve sopalarla dövülerek öldürüldü. Kayıtlara göre 14 Şubat 273 günü gömüldü, Katolik kilisesi 226 yıl sonra Valentine'e "Aziz" unvanı vererek onu onurlandırdı. Bunu, 15 Şubat'ta kutlanan bir başka Pagan bayramı olan Kurt Bayramı'na bağlayıp -kilisenin en akıllıca uygulamalarından birisi, Pagan uygulamaları Hristiyanlığın içine ithal etmektir, ki bu başka bir yazının konusu olmayı haketmektedir- kilise denetiminde bir kutlamaya dönüştürdü, Aziz Valentine de aşıkların koruyucusu olarak kabul ve saygı gördü. Böylece hem kilise toplumsal yaşamı kontrol edecek yeni bir gün icat etmiş, hem de müminlerin elinde de oyalanacak yeni bir hikaye geçmiş oldu.

Konu, 1800'lü yıllarda başlayan Kuzey Amerikadaki federal devletlerde yeni yeni canlanmaya başlayan ticaret ve tüketimi artırmak isteyen perakende mağazacılarının el atmasıyla tamamen başka bir yere evrildi. Ester Howland adlı kadının, sevgilisine, ilk "Sevgililer Günü" kartını yollamasıyla olayın ticari potansiyelini keşfeden perakendeciler, fırsatın üzerine olabildiğince hız ve hırsla atladılar. Sonbahardaki Şükran Günü, Haloween ve Kış ortasındaki Noel Yortusunda yoğunlaşan alışveriş, Kışın sert olduğu dönemlerde azalıyor, neredeyse Nisan ayındaki Paskalya Yortusuna kadar ciddi bir durgunluk gözleniyordu. Aranan kan dövülerek öldürülen ve tüm bunlarla zerrece ilgisi olmayan Aziz Valentin'i anma bahanesi olarak bulundu, kısa sürede Avrupa'ya da yayıldı. Kapitalizm yeni bir tüketim bahanesi bulmuştu ve bunu tamahkarlıkla sömürdü. Özellikle 2. Dünya savaşından sonra, tüketimi canlandırmak isteyen mağaza zincirleri tarafından sistematik olarak popülerleştirildi.

Yaşı + 45 olanlar Özalizm fırtınasının estiği 90'lı yıllardan önce böyle kutlamaların gündemimizde olmadığını gayet iyi bileceklerdir. Mütareke yıllarından kalan ben ve benimle akran olanların bu uyduruk mevzuyu, kırmızı kalpleri, pelüş oyuncakları, 4999 Liradan başlayan tek taşları içine sindirememesinin nedeni budur. Hiç kuşkusuz sevdiğini belli etmek, hediyeleşmek, birbirini anmak gibi aşk ve aşka bağlı her türlü eylem iyi niyetli ve güzeldir. Sürprizler, hediyeler ve benzeri şeyler aşkı canlı ve sıcak, ilişkiyi heyecanlı ve bağlı yapar. Hediyeleşin ama bunu takvimdeki bir güne bağlayanların gazına gelmeyin... 

İhtiyaç duyulan şey aşkın taşıdığı anlamdır, hediyenin etiket fiyatı değil..

10 Şubat 2017 Cuma

İçimdeki Öteki..

İçimdeki Öteki..

Bu aralar işitmekten en çok zevk aldığım kavramlardan birisi "ötekileştirmek"; tabii tüketilen her kavram gibi o da kullanıla kullanıla aşınıyor..


Kendimiz gibi olmayanı tanımlarken yaptığımız bu sınıflandırmanın en sevdiğim kayması, kendimiz gibi olduğu halde halini beğenmediğimiz "içimizdeki öteki"lere karşı kullanırken yaşanıyor.
Mesela falanca futbol takımının taraftarıyız; -hangi takım olduğu önemsiz- sizin gibi davranış sergilemeyen diğer taraftarlar için "camiamıza yakışmıyor, bir bilmemhangitakımlı bunu yapmaz" deriz.
Mesela pedofili eğilimli olduğu anlaşılan bir öğretmen tespit edildiğinde, "bir öğretmen bunu yapmaz, öğretmene yakışmıyor" der, böylece içinde bulunduğumuz meslek grubunu güya temize çıkarmış oluruz. Mesela rüşvet aldığı bilinen bir polis tespit edildiğinde, "bir polis asla rüşvet almaz" denir, böylece emniyet camiası bu işten güya temize çıkmış olur.
Mesela, bir terör örgütü dini inanç, milliyetçilik ya da başka bir gerekçeyi ileri sürerek cinayet işlediğinde "gerçek din/ideoloji/v.b. bu değil" denir, böylece inancımız ya da ideolojimiz tertemiz kamış olur.

Olur mu? Öyle olmaz halbuki..

O takımın holigan taraftarı da o camiaın bir parçası, pedofil öğretmen de, rüşvetçi polis de, yalancı imam da, katil dindar da, şerefsiz milliyetçi de, ilkesiz liberal de, adi komünist de, saldırgan feminist de..

"Gerçek bilmemne bu değil" demek, o grubun parçası olarak bizi sorumsuz kılmaz; bizi sorumsuz kılacak olan, içinde bulunduğumuz sosyal/politik/mesleki v.b. katman ne olursa olsun, çürükleri görme, kabul etmeme ve ayıklama becerimizdir..